20 Aralık 2005 Salı

P2P yazılım ve telif haklarının hukuki geleceği

P2P yazılım ve telif haklarının hukuki geleceği

 

ABD Yüksek Mahkemesi P2P yazılımları üretip dağıtan şirketlerin  telif hakkı ihlalinden sorumlu olduğuna hükmetti[1].


I-              Giriş

 

İnternet üzerinde telif konusu eserlerin dağıtımı ve kopyalanmasıyla ilgili olarak Napster’dan[2] sonra en önemli ikinci dava olan MGM v. Grokster davasında, ABD Yüksek Mahkemesi 27 Haziran 2005 tarihli kararıyla, P2P (peer-to-peer) adıyla bilinen edilen dosya paylaşım yazılımlarının üreticisi ve satıcısı durumundaki iki davalı şirketi, telif hakkı ihlali oluşturan fiili teşvik ettikleri gerekçesiyle, ikinci dereceden sorumlu buldu.

 

P2P yazılım, programlama tekniğini bir yana bırakıp en basit şekilde anlatmak gerekirse, temelinde e-posta ve dosya arama fonksiyonlarının bileşimine dayalı bir bilgisayar programı gibi düşünülebilir. Herhangi bir P2P yazılımı, bilgisayarına yükleyen ve internet bağlantısı bulunan bir kullanıcı, bu yazılım sayesinde aynı yazılımı kullanan diğer bilgisayarlardan, on-line kaldıkları süre boyunca her tür dosya alış verişi yapabilmekte; kullanıcılar paylaşıma açılan dosyaları kopyalayabilmektedir.

 

Bu durum karşısında, ABD film ve müzik endüstrisi, çeşitli ağlarda (network) tespit ettikleri kimi kullanıcıların mahkeme kararıyla  kimliklerini öğrenerek bu kullanıcılara karşı dava açmaktadır. Bu yazıya konu davada ise, film endüstrisi temsilcileri, dosyaları kullanıma açan veya kopyalayan kullanıcıları[3] değil ve fakat dosya paylaşımını sağlayan P2P yazılımı üreten ve dağıtan şirketleri dava etmişlerdir.

 

İlk bakışta anlaşabileceği gibi Davalı Şirketler, internet üzerinde kullanıcıların her türlü dosyayı paylaşabilecekleri genel amaçlı bir program üreterek ücretsiz şekilde dağıtmaktadırlar.

 

Dava bu haliyle ünlü Sony v. Universal[4] davasıyla benzerlik arzetmektedir. Bilindiği gibi ünlü davada, video kaydedici cihazın üreticisi olarak Sony, cihazın telif hakkı ihlaline hizmet ettiği gerekçesiyle dava edilmiş; ve yine ABD Yüksek Mahkemesi, cihaz her ne kadar telif hakkı ihaline imkan verse de bu durumun, tek başına davalının sorumlu sayılmasına yetmeyeceğine hükmetmiştir. 1984 tarihli bu karar, 20 yıl sonra MGM v. Grokster davasında P2P yazılımı üreten Davalı Şirketlerin en önemli savunma dayanağı olmuştur. Ancak ABD Yüksek Mahkemesi, aşağıda açıklanan farklı gerçeklere vurgu yaparak Davalı Şirketleri sorumlu bulmuştur.

 

 

II-            İnternet üzerinde telif hakkı ihlali

 

 

Yukarıda da belirtildiği üzere Napster’a karşı açılan dava,  internet üzerinde dosya paylaşımı yoluyla telif hakkı ihlalini konu alan öncü bir dava  konumundadır. Napster internet üzerinden mp3 formatında müzik indirilmesine yönelik bir site olarak ticari faaliyetine başlamış ve bu girişim, kısa sürede milyonlarca telif konusu müzik eserinin kopyalanması sonucunu doğurmuştur. Bunun üzerine açılan davada Mahkeme, Napster’ı sorumlu bulmuş ve sonuçta Napster içerik sağlayıcılarla anlaşma yoluna giderek paralı bir hizmet haline gelmiştir. 

 

Napster davasında, söz konusu hizmetin sağlanması için gerekli eser indeksleri (listeleri) Napster’ı yaratan şirkete ait merkezi sunucular (server) üzerinde tutulduğu için ilk derece Mahkemesi Napster’ın sorumluluğunu tespit etmekte herhangi bir tereddüt  yaşamamıştır. Çünkü, burada kullanıcılar arası dosya değişimi, Naspter’a ait sunucular tarafından kontrol edilmekte ve Napster,  kendi sunucuları üzerinde tututuğu eser listeleri yoluyla, doğrudan telif hakkına konu eserin kopyalanmasına katkıda bulunmaktaydı.

 

Bu karar neticesinde P2P yazılım değişikliğe uğramış; merkezi bir sunucu tarafından kontrol edilmeyen P2P sistemleri ortaya çıkmış ve süregelen mücadele, bu yazıya konu teşkil eden kararla yeni bir boyut kazanmıştır.

 

III MGM v. Grokster davası

 

Yazının konusu söz konusu davada Mahkeme’den, gerek hukuka uygun gerekse hukuk dışı kullanım imkanları bulunan bir ürünün dağıtıcısının, üçüncü kişilerce bu ürün kulanılarak işlenen telif hakkı ihlallerinden sorumlu tutulup tutulamayacağı konusunda karar vermesi istenmiştir.

 

a) Davalılar ve  ticari faaliyetleri

 

Yukarıda da anlatıldığı gibi Davalı Şirketler, kullanıcıların herhangi bir sunucuya gerek olmaksızın birbirlerinin bilgisayarlarından dosya indirmelerine yarayan bir yazılımı ücretsiz olarak internet üzerinde dağıtmaktadırlar. Davalıların ticari beklentisi kullanıcılardan alınan ücrete değil ve fakat kullanıcı sayısındaki artışla beraber, program üzerinden reklam geliri elde edilmesine dayanmaktadır. Kullanıcı, P2P yazılımı internetten indirip bilgisayarına kurduğunda, programı kullanan diğer online kişilerle dijital fromatta dosya (müzik, elektronik kitap, yazı, film, yazılım vb) alış verişinde bulunmaktadır. Paylaşılan dosyalar herhangi bir sebeple telif hakkı korumasından muaf olabileceği gibi, telif hakkına konu eserler olmaları da oldukça muhtemeldir. Yazılımı dağıtan şirketlerin, ne tür dosyaların paylaşıldığını kontrol veya takip etmesi söz konusu değildir. Davalılar, programı kullanıcılara bedelsiz vermekte, ancak buna karşılık kullanıcılar internete bağlandıkça, Davalıların P2P programın arayüzüne yüklediği reklam spotlarına maruz kalmaktadırlar. Davalıların söz konusu faaliyetteki ticari menfaati, P2P yazılımın kazandığı popülerlikten yararlanarak, yazılım arayüzünü bir reklam mecrası olarak kullanılmasıdır.

 

P2P yazılımların ortaya çıkıp yaygınlaşmaları, yazılım mühendisliğindeki yeniliklere değil, internet bağlantı hızındaki artışa bağlı olarak gerçekleşmiştir. P2P yazılım, teorik olarak uzun zamandır var olsa da, yaygın kullanımı ancak internet bağlantı hızındaki artış sonucu mümkün olmuştur.

 

P2P yazılımın bu kadar yaygın şekilde kullanılmasının temel sebebi ise, telif hakkına konu olan film, müzik gibi eserlerin kolay ve bedelsiz şekilde kopyalanabilmesidir. Dolayısıyla Davalılar her ne kadar doğrudan doğruya kopayalama işlemine katılmasa da  ticari menfaatleri, tamamen kullanıcıların telif konusu film, müzik vb. dijital formattaki eserleri izinsiz kopyalaması temeline oturtulmuştur. Herhangi bir P2P yazılım çerçevesinde oluşan sanal ağ (network), kullanıcıların paylaşıma sunduğu eser sayısı arttıkça çekicilik kazanmakta ve nihayetinde yazılımı yazan ve dağıtanların reklam almasını sağlayabilecek yaygınlığa ulaşmaktadır.

 

b) Tarafların görüşleri

 

Davacı Metro Goldywn Mayer Stüdyoları özel bir istatistik uzmanı tutarak değişime konu dosyaların %90’ının telifli eserler olduğunu ortaya koymuştur. Telif hakkına konu olan bu eserlerin internetten dağıtımının hukuki ihlal oluşturduğu ise tartışmasızdır. Bu sebeple Davacıya göre Davalılar, kullanıcıların bu eylemine katkıda bulunmak ve kolaylaştırmak suretiyle Davacının telif haklarını ihlal etmektedirler.

 

Buna karşılık Davalılar, dağıttıkları P2P yazılımın ihlal teşkil etmeyen hatırı sayılır bir kullanım alanı bulunduğunu ve buna ek olarak telif hakkı konusu  eserlerin kopyalanmasının, kimi zaman hukuken ihlal oluşturmadığını öne sürmüşlerdir.[5]  Ayrıca baştan beri anlatılan, P2P yazılımın sadece kullanıcıları buluşturduğu ve fakat kopyalama işlemine hiçbir şekilde aracı olmadığı, yani doğrudan kullanıcı bilgisayarlarının iletişim içinde olduğu gerçeğini, ısrarla vurgulamışlardır.

 

P2P yazılımın hukuka uygun kullanım alanları da bulunduğu; bunun her şeyden önce, düşünce ve ifade özgürlüğünün bir açılımı olduğu görüşü de Davalılarca ortaya konmuştur. Davalıların görüşüne göre pek çok tanınmamış müzisyen P2P yazılımlar yoluyla daha geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmışlardır.

 

 

 

c) Mahkemenin görüşü

 

1)    Sony Corp. v. Universal City Studios davası

 

Davacının talebi, telif hakkı ihlalinde ikincil sorumluluk iddiasına dayandığı için Mahkeme, yukarıda adı geçen Sony Corp. v. Universal City Studios davasındaki kararını öncelikle dikkate almıştır. Bu ünlü davada Sony Şirketi, video kaydedici cihaz sebebiyle, ilgili telif yasası ve haksız fiil kuralları çerçevesinde, telif hakkı ihlalinde ikincil bir sorumluluğu bulunduğu gerekçesiyle dava edilmişti. İddiaya göre Sony, ihlal oluşturan televizyon programlarının ve filmlerin kopyalanması eylemine katkıda bulunmakla suçlanıyordu. Çünkü ihlali gerçekleştirmelerini sağlayan cihazı Sony üretip satmaktaydı. Sony Şirketi, kullanıcıların cihazı öncelikle, kaçırdıkları bir televizyon programını daha uygun bir zamanda izlemek için kullandıklarını ortaya koymuştur ki, Yüksek Mahkeme bunu hukuka uygun bir amaç saymıştır. Bundan başka Mahkemenin saptamasına göre, Sony Şirketi’nin hukuka aykırı kopyalamayı teşvik etmesi veya bundan ekonomik bir beklentisi söz konusu değildir.

 

Sony davasında Yüksek Mahkeme, Davalının, telif hakkı ihlalini teşvik eden bir hareketi bulunmadığını tespit ettikten sonra, kimi tüketicilerin bu cihazı alırken ihlal sayılan fiilleri işlemek üzere kullanacağını biliyor olmasının, Davalı için ikincil bir sorumluluk doğurup doğurmayacağı sorusu üzerinde durmuştur.

 

Mahkeme, video kaydedici cihazın ihlal teşkil etmeyen hatırı sayılır başkaca ticari kullanım biçimleri olduğundan ve gerçekten hangi hallerde ihlal bulunduğunu bilip önlem alması mümkün olmadığı gerekçesiyle Davalı Sony Şirketi’nin, sorumlu tutulamayacağına karar vermiştir.

 

2)    Her iki davanın ele alınışı

 

MGM davasında Yüksek Mahkeme, Sony Davasının  anahtarı olan “ihlal teşkil etmeyen hatırı sayılır başkaca ticari kullanım biçimleri” ifadesinden ne anlaşılması gerektiği üzerinde durmuştur. Çünkü Sony davasında aynı Yüksek Mahkeme, video kaydedici cihaz sebebiyle Sony Şirketinin sorumlu olmadığına karar verirken bu gerekçeye dayanmıştır.

 

Ancak MGM Davasında, kullanıcıların büyük çoğunluğunun telif hakkı ihlalinde bulunması ve programın birincil kullanım amacının da bu olduğu yönündeki diğer bulgular karşısında, ihlal teşkil etmeyen hatırı sayılır başkaca ticari kullanım biçimleri bulunduğu iddiasının, geçerli olamayacağına karar verilmiştir.

 

MGM Davasında Yüksek Mahkeme’ye göre: “Sony davasında, cihazın kullanım biçiminin tek başına üretici bakımından ikincil/müterafık bir sorumluluk tespitine yeterli olmadığı ortaya konmuştur. Ancak bu, davalının fiilinin, izinsiz kopyalama yapabilen bir yazılım üretip dağıtmanın ötesine geçip, kopyalamayı teşvik ettiği durumlarda, Common Law’daki haksız fiil kurallarının uygulanmasını engellemez.”

 

Hukukun genel prensipleri gereğince, hukuka aykırı bir fiili teşvik eden veya faili buna teşvik ve ikna eden kişi de zarardan sorumludur.  Yüksek Mahkeme, fikri mülkiyet haklarının ihlalinde ikincil sorumlulukla ilgili pek çok davaya atıf yaparak[6], bir cihazın dağıtımında ve tanıtımında, fikri hak ihlaline yönelik kullanımının teşvik edilmesi halinde, teşvik edenin, yol açtığı sonuçtan sorumlu olacağı gerçeğini yinelemiştir.

 

Davacıya göre, Davalıların kendi P2P yazılımlarını, Napster benzeri bir hizmet gibi tanıtması, telif hakkı ihlalini teşvik ettiklerini gösterir önemli bir kanıttır. Davalılar, reklamlarında, yazılımlarını kullananların Napster’ın sunduğu hizmetleri alacaklarını duyurmaktadır. Dolayısıyla Davalılar, hukuka aykırı olduğu mahkeme önünde kanıtlanmış bir hizmete gönderme yaparak, telif hakkı ihlalini teşvik etmektedirler.

 

Mahkeme bu görüşleri yerinde bulmuş ve Davalıların dağıtımcı veya üretici sıfatlarının ötesinde, telif hakkı ihlalini teşvik ve iknaya yönelik faaliyetleri bulunduğuna hükmetmiştir. Burada Yüksek Mahkeme üç noktaya dikkat çekmektedir. Birinci olarak Davalılar, hukuka aykırı kopyalama konusunda mevcut bir talebi karşılamayı amaçlamaktadırlar. Davalılardan Streamcast, hizmetin tanıtımında, Napster’a göndermede bulunmuş ve Napster kullanıcılarına yönelik reklam yapmıştır. Diğer Davalı da Napster’a gönderme yaparak “Grokster” şeklinde bir isim seçmiş olup, her iki Davalı da izinsiz kopyalama konusunda kullanıcılardan gelen yardım çağrılarına cevap vermiş; onlara yol göstermişlerdir. İkinci olarak, her iki Davalı da izinsiz kopyalamayı engelleyici veya azaltıcı filtre benzeri yardımcı yazılımlara yer vermemişlerdir. Son olarak, Davalıların hukuka aykırı amaçlarını ortaya koyan bir başka bulgu da, her iki Davalının reklam satarak gelir elde ediyor olmalarıdır. Ticari menfaatleri, programın mümkün olduğunca sık ve yaygın kullanılmasına bağlıdır ki, bu durum daha fazla hukuka aykırı kopyalama anlamına gelmektedir. Bu bulgular ışığında MGM davasında  Mahkeme,  Davalıların amaçlarının hukuka aykırı olduğu sonucuna varmıştır. .

 

Sonuçta Mahkeme iki davayı açıkça birbirinden ayırmıştır. Sony davası sadece, telif hakkını ihlal amacıyla da kullanılabilecek bir cihazı, ihlal olasılığını bilerek dağıtmanın, telif hakkı ihlali oluşturup oluşturmadığı sorusuna dayanmaktadır.  Yüksek Mahkeme, Davacı MGM’in bundan farklı ve bunun ötesinde bir durumu ispat eden delilleri ortaya koyduğu fikrindedir. Mahkemeye göre, Davalıların ifade ve beyanları, telif hakkı ihlaline yol açmaya yönelik olup, Davalılar bundan gelir beklemektedir. Mahkeme, bir kimsenin, üçüncü bir şahsı telif hakkı ihlaline teşvik etmekten sorumlu tutulabilmesi için  hukuki bir karine bulunmadığını kabul etse de, Davalıların, böyle bir  karine gerekmeksizin, teşvik amaçlarını ortaya koyan ifadelerini ve tanıtımlarını, sorumluluk  için yeterli bulmuştur. 

 

 

IV - P2P Yazılımlar ve teknolojik gelişmeler ışığında telif hukuku

 

Napster davası, devamında bu yazıya konu MGM davası ve ABD’li film ve müzik yapımcılarının telifli eserleri değiş tokuş eden kullanıcılara karşı açtıkları daha pek çok dava[7], ABD kökenli medya ve eğlence endüstrisinin eserlerin internet ortamında kopyalanmalarına karşı yürttüğü hukuki mücadelenin değişik safhalarını oluşturuyor.

 

Açılan davalardan ilkinde, telifli eserlerin internet üzerinde kopyalanması ve dağıtılmasına, kendi sunucuları üzerinde eser listeleri tutarak katkıda bulunan Napster hedef alınmıştır. Bu başarı sonrasında merkezi bir sunucya ihtiyaç duymayan P2P yazılımların yaygınlaşmasıyla artık hedef alınacak kişi kullanıcılar olmuştur. Son olarak MGM davasında ise, kendisi kopyalama işlemine katılmayan sadece bu amaca da hizmet eden bir yazılımı üretip dağıtan ve bu yolla gelir elde etmeye çalışan Şirketler hedef alınmıştır. 

 

 P2P yazılım  hukuka aykırı mı?

 

Yüksek Mahkeme Davalıların hukuka aykırı kullanımı teşvik ettiğini ve ticari stratejisini buna dayandırdığını belirtmiştir. Buna ek olarak hukuka aykırı kullanımın, yani telifli eserlerin kopyalanmasının, toplam dosya trafiğinin %90’ı gibi büyük bir kısmını oluşturduğu konusunda da taraflar mutabıktır.  

 

Buna göre MGM davasında Mahkeme, P2P yazılımın kendisinin hukuka aykırı olduğunu söylememiştir. Geri planda Mahkeme’yi ve belki herkesi rahatsız eden, Davalıların hukuka aykırı bir eylemi ticari menfaat maksadıyla teşvik etmeleridir.

 

P2P yazılım, bilgisayar kullanıcılarının çeşitli formatlarda bilgi aktardıkları bir platformdur. Bu açıdan bakıldığında P2P yazılım, bağlantı halindeki kişilerin sadece yazılı mesaj göndermekle kalmayıp ses, video, fotoğraf vb elektronik dosya türlerini de paylaşabildikleri bir chat-room gibi düşünülebilir. Örneğin, chat-room içinde sohbet yapan birisi Orhan Veli’den birkaç  mısra yazacak olsa, herhalde yayın hakkı sahiplerine karşı hukuka aykırı bir eylemde bulunduğu iddia edilemez. Ancak başka bir açıdan bakılacak olsa,  tıpkı müzik dosyası indirirken  olduğu gibi şiiri bilgisayar ekranına yazan kişi de, hukuka aykırı dijital bir kopyayı önce üretip, sonra da göndermek suretiyle çoğaltmaktadır. Kuşkusuz bu, şiir söz konusu olduğunda kolaylıkla geçiştirilip, kişisel kullanım içinde değerlendirilebilecek bir ihlal durumu olmaktadır. Çünkü dijital şekilde kopyalanmış tek bir şiirin fazla ticari değeri yoktur ve pek çok kişi ekrandan şiir okumaktan hoşlanmaz, kitabı eline almak ister. Dolayısıyla farazi örnekte ortaya konan kopyalama, şiirin yayımcısının veya şairin ticari menfaatlerini, hukuken takibe değecek ölçüde etkilememektedir. Ancak film, müzik gibi içerikler söz konusu olduğunda, bir şarkıyı mp3 veya orjinal formatta dinlemek pek çok potensiyel tüketici için fark yaratmadığından, aynı chatroom üzerinde müzik veya film paylaşılması hak sahiplerinin gelirlerini doğrudan azaltmaktadır.

 

Bu yönüyle  P2P yazılım etrafında dönen hukuki tartışma, ekonomik menfaatlerle, temel insan haklarından biri olan ifade özgürlüğü arasındaki ikileme de işaret etmektedir. Film, müzik ve benzeri eserleri. kopyalamaya yarayan P2P yazılım aynı zamanda çok etkin bir toplumsal muhalefet ve sivil örgütlenme aracı olarak da düşünülebilir. Amatör müzisyenlerin kendi yaptıkları müziği biribirlerine dinletmelerine yarayabilir; kişiler birbirlerinin yazdıklarını okuyup saklayabilir veya karşı görüşlerini yazıp kullanıma açabilir. Görüldüğü gibi hukuka aykırı kullanımı oransal olarak ne kadar fazla olsa da, P2P yazılım veya benzer iletişim araçlarının koruduğu ve hizmet ettiği diğer menfaatler, modern hukuk sistemlerince göz ardı edilemez. P2P yazılımla internete bağlanan her bilgisayar bir medya, bir yayın organı haline geldiği açık bir gerçektir.

 

Bu nedenle P2P yazılımı üreten ve dağıtan bir programcı, onun hukuka aykırı kullanımını teşvik etmediği ve böyle bir eylemden maddi menfaat elde etme amacı gütmediği sürece sorumlu tutulmamalıdır. En azından, Amerikan Yüksek Mahkeme’sinin bu yazıya konu kararından, P2P yazılımın kendisinin hukuka aykırı olduğu sonucu çıkarılması mümkün değilidir.

 

 

 

 

Kökleşmiş telif hukuku açısından bakıldığında ise, herkese açık bir sanal ağda kopyalanmak üzere binlerce telif konusu eseri paylaşıma sunan kişinin,  eser sahibinin haklarını ihlal ettiği yaygın görüştür. Buna karşın, hattın diğer ucunda dosyaları kendi bilgisayarı indiren kişinin durumu ise, kuşkusuz biraz daha esnek hukuki yorumlara imkan verebilir. Eğer indiren kişi bunu sabit diskine kopyalamıyor; sadece bilgisayarının geçici belleğine kopyaladığı film veya müziği bir seferlik izleme, dinlemeyle yetiniyorsa, bu kişinin, radyo dinlemekten farklı ne yaptığını söylemek çok kolay değildir.

 

Az önceki chat-room örneğine dönecek olursak: Bu sefer şiir yazmak yerine, yeni aldığınız CD’yi dinletmek istediniz. Herkes kabul eder ki, aldığınız bir CD’yi umuma açık yayın teşkil etmeyecek şekilde çeverenize dinletebilir; veya müzik arşivi olan diğer arkadaşlarınızla bir yerde buluşup dinletiler düzenleyebilirsiniz. Ancak aynı şeyi internet üzerinde yapmanızı engelleyen nedir diye sorulacak olsa, buna sağlıklı bir cevap vermek zorlaşacaktır.

 

Yukarıda örneklenen  farazi durumların P2P platformlarındaki gerçekle bağdaşmadığı  ve örneklerin biraz aşırı durumları anlattığı elbette söylenebilir.  Ancak burada asıl belirtilmek istenen, telif konusu eserlerin dijital ortamda her türlü sunum ve paylaşımının baştan hukuka aykırı sayılamayacağıdır. Bilişim teknolojilerinin ve internetin ortaya çıkmadığı bir zamanda yazılmış olan bugünkü telif hukuku rejimini, dijital platformda aynen geçerli kılmak üzere yapılan hukuki düzenlemeler, daha üstün menfaatlerle çelişmekte ve geçen zamanla bu çelişkiler daha da keskinleşmektedir.

 

V) Sonuç

 

Yakın gelecekte kablosuz internet bağlantısındaki gelişme yukarıda sayılan aşırı örnekleri olağan hale gelecektir. İnternet bağlantısı belirli bir düzeye ulaştığında film, müzik gibi eserlerin yaygın şekilde ve gerçek zamanlı olarak, kopyalama gerekmeksizin, dinlenip, izlenmesi mümkün olacaktır. Aynı şekilde yazılımların exe. dosyaları önceden sabit belleğe kurulmayacak, kablosuz ve yüksek   bağlantı sayesinde gerektiğinde internet üzerinden alınarak yazılım çalıştırılacak ve kullanıcının işi bittiğinde bir dahaki sefer tekrar yüklenmek üzere silinecektir. Bu durum bildiğimiz anlamda bir kopyalamayı ortadan kaldıracak; bilgisayar dijital dosyanın dinlenen, izlenen veya kullanılan kısmını silerken yeni verileri işleyecek ve en sonunda kullanım sona erdiğinde bilgisayarın sabit belleğinde kullanılan esere ilişkin herhangi bir veri kalmayacak; yani kopyalanmamış olacaktır.

 

Görüldüğü gibi internet üzerinde dijital formatta eserlerin paylaşılması veya kopyalanması karşısında müzik ve film endüstrisinin bugün yürüttüğü çaba geçici bir duruma karşılık gelmektedir. Çünkü yakın gelecekteki kablosuz bağlantı hızının yaratacağı eş zamanlı veri aktarımı, şimdiye kadar önü alınamayan bu durumu, film ve müzik endütrisi açısından klasik telif hukuku çerçevesinde hepten çözülemez hale getirecektir. İnternet kullanıcıları elindeki dijital kopya sayısı her geçen gün artmaktadır. Bunun yanında, internet bağlantı hızındaki artış sonucunda artık herhangi bir eser çok kolaylıkla bulunmakta ve dakikalar veya saatler içinde sabit diske kopyalanabilmektedir. Bu kopyalama süresi saniyelerle[8] ölçülür hale geldiğinde ise artık istenen bilgiyi sabit diske kopyalamak gerekmeyecek ve fakat her gerektiğinde bir seferlik geçici belleğe kopyalanması yoluna gidilecektir.[9] Artık herhangi bir bilgisayarda kayıtlı ve kolaylıkla izlenebilen dosyalar yerine, veri kümesi haline gelen internetin dört bir  tarafına  dağılmış ve her an her yerden ulaşılabilir milyonlarca elektronik kopya söz konusu olacaktır.

 

Kullanıcıları veya kopyalamaya yarayan araçların üreticilerini dava etmek bugün için bile yeterli sonuç vermezken, açıklanan teknolojik ilerleme karşısında bu hukuki mücadelenin  anlamsız bir çabaya dönüşmesi pek yakındır. Bu nedenle, telif haklarının bugünkü sahiplerine, gelecekte de istenen kazancı sağlaması için başvurulacak tek yol, söz konusu dijital kopyanın kaynağına bakmaksızın, bir eserin dinlenme, izlenme, bir başka deyişle, kullanım başına ücretlendirilmesidir.

 

Bunu gerçekleştirecek sistem ise DRM (Digital Rights Management) diye tabir edilen rejimdir. DRM, dijital içeriğin, telif hakkı sahibince belirlenen kurallara göre kullanılmasını sağlayan bir yazılım olarak tanımlanabilir. Microsoft word formatında kopyalamaya izin vermeyen “pdf.” dosyaları buna bir örnektir. DRM dediğimiz sistemler, her türlü içeriğin kullanımını ve kopyalanmasını yasaklayan, sınırlayan veya izne tabi  kılan yazılımlar olarak geleceğin fikri hukuk uygulamasında çok önemli bir araçtır.

 

Global ölçekte yönelmekte olduğumuz bu sistemin en önemli sonucu, telif hakkı sahiplerine, kendilerine ait hakları icra etmek hususunda yargı mekanizmasını dışarda bırakan bir düzen sunması ve telif hakkını tek yönlü olarak genişletmesidir. Normal şartlarda eğitim maksadıyla kısmen kopyalanması hukuka uygun olan bir eser, elektronik formatta sunulduğunda, kopyalamayı baştan imkansız kılan bir programla kilitlenerek kullanıcıların, hukukun kendilerine tanıdığı bir haktan yararlanmaları engellenebilir. Bu açıdan bakıldığında, telif haklarının korunmasını amaçlayan DRM sistemleri, telif hakkına dayanak teşkil eden kuralların öngördüğü kullanıcı lehine istisnaları baştan işlemez hale getirebilmektedir. [10] 



[1] MGM v. Grokster (MGM),

SUPREME COURT OF THE UNITED STATES NO. 04.480, METRO-GOLDWYN-MAYER STUDIOS INC., ET AL., PETITIONERS V. GROKSTER, LTD., ET AL.

http://caselaw.lp.findlaw.com/scripts/getcase.pl?court=US&vol=000&invol=04-480#opinion1, http://www.eff.org/IP/P2P/MGM_v_Grokster/04-480.pdf 

[2]  Napster davasıyla ilgili kararların toplu derlemesi http://www.eff.org/IP/P2P/Napster/ ayrıca Memiş Tekin, Fikri Hukuk Bakımından İnternet Ortamında Müzik Sunumu, Ankara 2002 Seçkin Yayınları

[4] SONY CORP. v. UNIVERSAL CITY STUDIOS, INC., 464 U.S. 417 (1984) http://caselaw.lp.findlaw.com/cgi-bin/getcase.pl?navby=case&court=US&vol=464&invol=417  ayrıca http://www.eff.org/legal/cases/betamax/

 

 

 

[5] Bilindiği üzere fikri mülkiyet haklarını düzenleyen modern hukuk sistemleri, söz konusu huhukuki korumanın ortadan kalktığı veya azaldığı kimi durumlar tespit etmişlerdir. Gerek Anglo-Amerikan gerekse kıta Avrupası hukuk sistemleri eğitim, kamu yararı veya benzer gerekçelerin varlığı halinde fikri hak korumasının sınırlanabileceğini kabul ederler. Bundan başka, telif hakkı korumasının süreyle sınırlı olduğu düşünülürse, herhangi bir eserin süre aşımı sebebiyle de telif korumasından muaf olabileceği düşünülebilir.

[6] ." Kalem Co. v. Harper Brothers, 222 U. S., at 62-63; Henry v. A. B. Dick Co., 224 U. S., at 48-49; Thomson-Houston Electric Co. v. Kelsey Electric R. Specialty Co., 75 F. 1005, 1007-1008 (CA2 1896);

[7] Bu konuda davalarla ilgili bak. http://www.eff.org/IP/P2P/

[8] Bugün için internet, çeşitli kanallar, borular ve hortumlar yoluyla veri kümelerinin bağlandığı bir sisteme benzetilebilir. Ancak artan bağlantı hızı, bu kanal ve boruları ortadan kaldırarak tüm internetin tek bir büyük veri  küresine (information sphere)dönüşmesini sağlayacaktır. Bu teknolojik yönelimi anlatan bir başka yazı için bak. Ray Kurzwweil “ Akıllı Bilgisayarlar ve Gelecekte Müzik” (The Future of Music in the Age of Spiritual Machines) Roll Müzik Dergisi Feb. 2005. Çev. Emre Bayamlıoğlu

[9] Geçici belleğe (cache) kopyalamayla ilgili bak. Yalçın Tosun,  Caching ve Hukuksal Çözüm Önerileri,  İnternet ve Hukuk, Bilgi Üniversitesi Yayınları 2004. Editör: Dr. Yeşim Atamer

[10] Bir yazılım olan DRM sisteminin, başka bir yazılımla etkisiz kılınmasını yasaklayan, gerek 1998  tarihli ABD Dijital  Telif Hakları Yasası (Digital Millenium Copyright Act -DMCA)  ve gerekse 2001/29/EC AB Direktifi (Direcitve on the harmonisation of certain aspects of copyright and related rights in the information society) başka bir yazının konusudur.

 

21. yy başında bilişim teknolojileri ve fikri hukuk ilişkisi üstüne bir deneme

21. yy başında bilişim teknolojileri ve fikri hukuk ilişkisi üstüne bir deneme

 

I-              Giriş

 

İnternetin ve bilgi işlem teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla başlayan ve özünde bilgisayarlı iletişime dayanan teknolojik, bilimsel ve sosyal değişim, insan medeniyetini farklı bir örgütlenme aşamasına taşımaktadır. Tartışmalı bir kavram da olsa, “bilgi toplumu” üst başlığında ifade edilen bu aşama, iletişime konu bilginin sahipliği ve kullanımı konusunda pek çok sorunsalı da içermektedir.

 

Tarihsel açıdan bakıldığında firi hukukun, her zaman teknolojik değişimden son derece keskin  şekilde etkilendiği ve sürekli değişime açık olduğu gözlenebilir. Bunun sebebi, fikri hukukun konusunun, teknolojik ilerlemenin kaynağını oluşturan buluşlar ve diğer düşünce  ürünleri  olmasıdır. Fikri hukuk ve özelinde telif hakları, insanın yaratıcı faaliyeti sonucunda ortaya çıkan eserin[1] maddi ve manevi kullanımını düzenler. Bu düzenleme, serbest piyasada  ekonomik değer yaratan her faaliyette olduğu gibi, modern ekonomik sistem içinde yaratıcısına kazanç sağlamak üzere biçimlenmiştir.  Bilgisayarlı iletişim (network) ortamına geçilmesiyle beraber söz konusu ürünlerin (eserlerin), dijital formatta ve neredeyse sıfır malieyetle kopyalanabilmesi olgusu ortaya çıkmış, dijital platformda içerik temini için büyük bir pazar doğmuştur. P2P networkler veya genel olarak internet sayesinde, bir eserin dünyanın herhangi bir yerine dakikalar içinde aktarılabilir hale gelmesinin yarattığı ekonomik değer, eserin kendi değerinin ötesine geçmiştir. Bugün internet üzerinde telif hakkının ihlalinin her sosyal yapıda büyük ölçüde tolere edliyor olmasının altında bu görece önemsizleşmenin de katkısı vardır. İnternetle beraber esere ulaşımı sağlayan hizmetlerdeki gelişme, adeta eserden daha büyük bir değer olmuştur.

 

Bunun karşısında, telif haklarını elinde bulunduran yapımcı endüstriler, başta ABD olmak üzere pek çok endüstrileşmiş ülkede, telif haklarının dijital ortamda da korunabilmesi amacıyla yasal düzenlemeler için harekete geçmiştir. Sonuçta, gerek Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) gerekse Avrupa Birliği’nde (AB)  dijital ortamda eserlerin korunmasına yönelik yasal düzenlemeler getirilmiştir.[2]  Bu düzenlemeler temelde, internet üzerinde veya CD vb. diğer taşıyıcı araçlarda, telif hakkı koruması altındaki bir esere erişimi engelleyen teknolojik/dijital mekanizmaların ortadan kaldırılmasını veya daha bilinen terimle kırılmasını (“hack”) edilmesini veya bu amaca hizmet eden araçların üretilmesini ve dağıtılmasını telif hakkı ihlali saymaktadır.[3]

 

II-            Klasik telif hakları rejimi ve bilişim teknolojileri

 

Özellikle ABD kökenli yapımcı endüstri temsilcileri bir yandan dijital ortamda telif konusu eserlerin pazarlanması işini anlamaya çalışırken, bir yandan da internet üzerinde izinsiz kopyalama yapanlara karşı, yukarıda açıklanan yeni yasal düzenlemelere dayanarak, hukuki yoldan mücadele etmektedirler. Bunun hukuki temelini ABD’de 1998 yılında yürürlüğe giren ve yukarıda bahsedilen DMCA (Digital Millenium Copyright Act) sağlamıştır.

 

Gelişen internet hızı ve coğrafi yaygınlaşma, internet kullanıclarının P2P yazılım yoluyla kendi aralarında her türlü dosya değişimi yapmasına imkan vermiştir.[4] Bunun karşısında ABD’li yapımcı endüstriler, internet IP numarası yoluyla tespit ettikleri kimi bireysel kullanıcılara karşı dava açma yoluna gitmişlerdir. [5]  Bu kullanıcılar, genelde sayıları binleri bulan oranda telifli eseri maddi bir menfaat beklemeksizin, hiç tanımadığı kimselerin kopyalamasına izin veren amatör koleksiyoner olarak tanımlanabilir.

 

2005 yılı içinde P2P yazılımlar ilgili en önemli gelişme, ABD Federal Yüksek Mahkemesi’nin (Supreme Court), film endüstrisince açılan bir davada, P2P yazılım üreten iki şirketi, telif hakkı ihlalinden ikinci derecede sorumlu bulması olmuştur.[6] Davalı şirketler sadece dosya değişimine yarayan yazılımı üretip bunu kendi sitelerinden “download” yoluyla parasız dağıtmaktadırlar. Davalıların ticari beklentisi kullanıcılardan alınan ücrete değil, fakat kullanıcı sayısındaki artışla beraber, program üzerinden reklam geliri elde edilmesine dayanmaktadır. Mahkeme, davalılar her ne kadar hiçbir ihlal fiilinden doğrudan haberdar olmasalar da, reklam ve tanıtım faaliyetlerinde yazılımlarının telif hakkı ihlaline yarayan yönüne vurgu yaptıkları gerekçesiyle, ikinci dereceden sorumlu olduklarına karar vermiştir.[7]

 

Yazılımı üretip dağıtan iki şirkete karşı açılan bu dava kuşkusuz, P2P yazılımların kullanımını engellememiştir. İnternette şu an halihazırda, binlerce P2P yazılım bedeva indirilmeyi beklemektedir ve yukarıda açıklanan karar da  yeni bir P2P yazılım üretilmesine hukuki engel oluşturmamaktadır. Bunun yanı sıra, yine yukarıda belirtilen bireysel kullanıcılara karşı açılan davalar, hukuki imkanların elverişli olmaması sebebiyle ABD dışında sonuç vermemekte, ve dahası internet bağlantı hızındaki çabuk yükselme karşısında,  yüz binlerce kullanıcının tek tek tespit edilerek dava açılması bugünkü sistemle rasyonellikten uzaklaşmaktadır. Tüm bunlara ek olarak, davacı şirketlerin çoğu kez bir üniversite öğrencisi gibi kendi halinde ve pek çoklarına göre masum birini dava ediyor  olmaları, toplum nezdinde prestij kaybına sebep olmaktadır.

 

III-          Telif hukukunda yeni bir boyut, yazılım yoluyla koruma :

DRM  (Digital Rights Management)

 

Klasik hukuki yaptırım mekanizmalarının yukarıda belirtilen yetersizliklerine karşın, bilgi işlem teknolojileri hukuki koruma yönünde başka imkanlar sunmaktadır. Burada amaç, klasik hukuki mekanizmaların yapamadığını, internetin ve buna bağlı sistemlerin mimarisine getirelecek kimi değişiklikler yoluyla gerçekleştirmektir.  

 

 

Telif konusu eserlere veya daha geniş ifadeyle, her  türlü bilgiye erişimi sağlayan bilgisayar programlarının, kullanıcıların telif hakkını ihlal etmesini engelleyecek şekilde tasarlanması, “dijital hak yönetimi” (DRM) ve bir üst başlıkta “architectural regulation”  (düzenleyici tasarım ) olarak adlandırılabilir. Yeni yeni gelişmeye başlayan bu alanda hedeflenen nokta, gerek yazılım, gerekse donanımda[8] yapılan değişikliklerle, telif koruması kapsamındaki eserlerin kullanımının devamlı gözlenmesi ve buna ek olarak söz konusu eserin dijital formatta görülmesini/okunmasını sağlayan yazılımların, telif hakkını ihlal eden davranışı baştan engelleyecek şekilde tasarlanmasıdır. DRM sistemlerinin bir fonksiyonu içerik konusu eserin belirlenmesi ve tanımlanması, diğeri ise eserin kullanımına ilişkin kuralların belirlenerek dijital platformda uygulanmasıdır.

 

Önceki bölümde adı geçen yasalar bunun hukuki temelini oluşturur. 2001/29 sayılı AB Direktifi, 2 ila 4. Maddelerinde yaratıcılar, icracılar, fonogram ve film yapımcıları için çoğaltma/kopyalama, kamuya sunma veya erişime açık hale getirme ve dağıtım haklarını dijital ortamda da tanımıştır.  

 

DRM, dijital formattaki içeriğin, telif hakkı sahibince belirlenen kurallara göre kullanılmasını sağlayan yazılımların genel adıdır. DRM diye adlandırılan sistemler, koruma altındaki dosyaları internet sunucuları üzerinden takip etmekte, izin vb. usullerin işleyişini de yönenetebilmekte ve hatta kulanıcının banka hesabı üzerinden tahsilat yapmaktadır. DRM, her türlü içeriğin kullanımını ve kopyalanmasını yasaklayabilen, sınırlayan veya izne tabi  kılan yazılımlar olarak geleceğin telif hukuku ve diğer bilgi yönetimi düzenlemelerinin[9] uygulamasında çok önemli bir araçtır.

 

İnternet bağlantı hızındaki artış ve özellikle kablosuz (wireless)  teknolojinin doğurduğu yaygınlaşma, dünya üzerindeki pek çok bilgisayarın sürekli internete bağlı ve biribiriyle iletişim halinde olması sonucunu doğurmuştur. Bu durum karşısında eserlerin, CD, kitap örneğinde olduğu gibi sayısız kez dinlenmek ve okunmak üzere satılmasından bahsetmek artık mümkün değildir. Çünkü ağa bağlı herhangi bir bilgisayarda mevcut bir dosyanın başka bir kullanıcı tarafından kopyalanıp kullanılması yakın gelecekte çok kolaylaşacak, hatta bir nokatada eş zamanlı bağlantı sayesinde internet üzerinde müzik, film vb. içeriğin izlenmesi için sabit diske kopyalama gerekmeksizin, aynı download edip izleme/dinlemek söz konusu olacaktır. İşte bu noktada, DRM sistemleri sayesinde telif konusu eserlerin kullanım başına (pay per view) ücretlendirileceği bir sisteme geçişle hak sahipleri arzuladıkları korumaya ve hatta çok daha fazlasına kavuşabilirler. Gelecekte, internet üzerinden bedel karşılığı erişim kazanılan müzik veya başkaca içeriğe, bugünkü CD ve kitaplarda olduğu gibi sayısız kez kullanmak üzere sahip olmaktan bahsedilemez. Yaygın ve sürekli internet bağlantısıyla desteklenmiş DRM sistemleri, kulanaıcıların dinleme/izleme/okuma başına veya süreye bağlı telif bedeli ödemeleri için tasarlanabilir.  Artan bağlantı hızı ve network dediğimiz fenomenin toplumsal planda kazandığı önem karşısında, telif hakkı sahiplerinin kopyalama eylemi üzerine giderek beklenen amaca ulaşmayacakları açıktır. Bunun yerine DRM yoluyla kopyalamanın kaynağına bakılmaksızın telif bedeli toplamak üzere bir sistem tasarlamak çok daha akılcı görünmektedir.[10]

 

Telif hakkı korumasının, network ortamında da fiziki dünyada olduğu şekliyle uygulanması gerekip gerekmediği, bunun ekonomik sosyal ve ahlaki boyutları yoğun bir tartışma konusudur ve öyle olmaya da devam edecektir.[11]  Ancak bütün tartışmalar bir yana, DRM olarak adlandırdığımız sistemler kopyalamayı yasaklayarak veya takip altına alarak, fiziki dünyanın kurallarını, network ortamına  daha da sert biçimde taşıyabilmektedirler.  

 

Global ölçekte yönelmekte olduğumuz bu sistemin en önemli sonucu, telif hakkı sahiplerine, kendilerine ait hakları icra etmek hususunda yargı mekanizmasını dışarda bırakan bir düzen sunması ve telif hakkını tek yönlü olarak genişletmesidir. Klasik hukuki mekanizmaların işlediği durumlarda ihlale uğradığını düşünen tlif hakkı sahibi yargı yoluna giderken, DRM yapısı içinde, kanuni veya akdi bir hakkının sistem yoluyla engellendiğini düşünen kullanıcı yargı önünde hak aramak zorunda kalacaktır.

 

IV-          DRM sistemleri üzerine farklı düşünceler

 

"The end result will be failure. All digital copy protection schemes can be broken, and once they are, the breaks will be distributed ... law or no law. ... Digital files cannot be made uncopyable, any more than water can be made not wet."

- Bruce Schneier, cryptography expert 1

 

 

Zeka veya başka bir deyişle algılama, anlama ve muhakeme etme insan soyunu diğer canlılardan ayıran bir özellik sayılmaktadır. Bu durum beraberinde, bilinç ve sorumluluk dediğimiz nosyonları ortaya koyar. Sorumlu veya belki de rasyonel diyebileceğimiz davranış biçiminin ortaya çıkması için en azından, kimi temel normlara ihtiyaç vardır. İşte bu kuralların belirlenmesi  sorunu, insanlık tarihinin başlagıcından beri dini, idari ve sosyal yapıları ilgilendirmiştir. Hukuk sosyal boyutta gerekli bu normatif düzenleme ihtiyacına karşılıktır.

 

Günlük hayatın ayrılmaz parçası haline gelmiş bilgisayarlı iletişime dayalı teknolojik fenomenin, insan aklının sağduyuyla idare edebileceği seviyeyi çoktan aştığı gözlenmektdir. Bu bilinmezlik henüz, teknolojik ilerleme üstüne kurulu egemen sisteme alternatif siyasal ve felsefi bir düşünce akımı doğuramamış olsa da, global toplumun bireyi üzerindeki, artan ekonomik sosyal ve psikolojik gerginlik, teknolojik ilerlemenin otomatik olarak refah doğurmadığını göstermiştir. Aşırı uzmanlaşma, insan kararlarına dayalı işlerin yazılım tarafından yapılır hale gelmesi gibi olgular, insan sağduyusunu toplumsal yapının gündelik örgüsünün dışına itmektedir. Bunun sonucu, ister insan ister makina olsun,  bireysel zekanın geleceğe geniş bir açı yerine, dar bir tünelden bakıyor olmasıdır.[12]

Bu noktada DRM sistemleri, yazılımın veya gelecekteki adıyla yapay zekanın[13] insan davranışını düzenlemesi olgusunun başlangıcını oluşturmaktadır.[14] Network veya internet diye adlandırdığımız iletişim ortamı ve buna bağlı sonuçların, önemli ekonomik pazarlar, girişim ve yatırım olanakları doğurduğu gözlenen bir gerçektir. Ancak ekonominin de ötesine geçen bu insani oluşumun, toplumu ve özellikle devleti[15], hızla yoğunlaşan şekilde sibernetik özellikler gösteren bir yapıya yönelttiği,  çalışma ve sosyal yaşamın  günden güne, akıllı yazılımlar tarafından yönetilen bir otomasyona doğru gittiği farkedilebilir.[16]

 

Yukarıdaki kısa açıklamadan da görüleceği üzere DRM veya daha genel üst başlık içinde ele alındığında, yazılım yoluyla düzenlemenin, hukuksal sistem içinde insan kararlarına bağımlılığı azalttığı söylenebilir. Tüm bu otomasyon ve sibernizasyonu insanlığın geleceği için tehlike olarak görenler açısından DRM, bu olgunun hukuki boyutunu yansıtıyor olması sebebiyle aynı eleştirilere açıktır. Bu yönüyle DRM sistemleri, insan iradesine ihtiyacı azaltan bir süreci temsil etmektedir.

 

İkinci olarak, DRM sistemleri telif hakkı ve komşu haklara, hukuk sistemlerince getirilmiş kimi istisnaların işleyişini etkisizleştirebilmektedir. Günümüzdeki pratik sonuçları bakımından DRM sistemlerine yöneltilen en önemli eleştiri budur.[17]

 

Söz konusu istisnalar, pek çok farklı ülke hukukunda  özellikle eğitim, haberleşme ve eleştiri gibi toplumsal ilerlemeye katkı sağlayan faaliyetleri teşvik amacıyla getirilmiştir; ve bir anlamda eser sahibine tanınan tekel hakkı karşılığında, kamusal menfaatlerin korunması için bir denge durumunu ifade eder.  Bu kamusal isitisnaların DRM sistemlerince nasıl gözetileceği söz konusu olduğunda, telif hakkı sahibinin eserle ilgili kullanımları, sözleşmeyle ne dereceye kadar sınırlayabileceği sorusu ortaya çıkmaktadır. Her tür hak gibi, fikri mülkiyet hakkının kullanmının da belli sınırları olduğu ve bu sınırların da hukuki ilişkilerin doğası gereği duruma göre değişebildiği  tartışmasızdır. DRM sistemleri pek çok bakımından kanunlardaki esnekliği ortadan kaldırabilecekleri, özellikle kamusal menfaat düşüncesiyle telif hukuku veya bilgi erişim yasalarında yer alan kimi bireysel hakların kullanılmasını, pratik bakımından imkansız hale getirebilecekleri nedeniyle eleştirilmektedirler. Son olarak DRM sistemleri, kullanım kolaylığını azaltacak bilgiye ulaşımı çeşitli aşamalara, süreçlere tabi kılacaktır.

 

V-            Bilgisayar yazılımlarının korunması[18]

 

Bilgisayarlı iletişim sisteminin (network) hayat damarı ise ( software) yazılımdır. Yazılım biligisayarın belirli bir çıktıyı sağlayabilemsi için gerekli veri olarak tanımlanabilir. Bir başak yerde yazılım, veri işlemek üzere kullanılan donanım dışındaki herşey olarak ifade edimektedir. Yazılım, bilgisayarla ilgili tüm fenomenin  özüdür. Bilgisayar temelde açık veya kapalı değeri alabilen devrelerden oluşmuştur ve bunları idare edecek komutlar olmaksızın  işlevsizdirler.

 

Yazılım yoluyla hukuk kurallarının uygulanması olgusunun yanı sıra, yukarıda ortaya konduğu üzere, toplumsal ve ekonomik hayatta gittikçe yoğunlaşan fonksiyonu sonucu, yazılımın fikri hukuk çerçevesinde korunması da, fikri hukukun bilişimle kesiştiği bir başka alan olarak belirmektedir.

 

a)    Yazılımve fikri hukuktaki etkisi

 

Teorik planda bakılırsa yazılımla ilgili ilk dava bilgisayar yazılımı değil fakat piano roll denilen nesneler üzerinedir. Söz konusu pinao rol,l üzerine açılan delikler sayesinde player pino denilen aygıta belirli melodiyi çaldırmaya yaramaktaydılar. Bir başka deyişle piano roll makinaya müzik çaldırmak için tasarlanmış bir bir komut dizgesidir ve player piano için  yazılım işlevi görmektedir. 1908 yılında görülen White-Smith Music Publishing Co. V. Apollo,  davasında  Amerikan Federal Yüksek Mahkemesi piano roll içindeki ifade insanlar tarafından doğrudan algılanabilir olmadığı ve player piano olmaksızın okunamadıkları gerekçesiyle telif koruması kapsamında olamdığına hükmetmiştir. Bu gerekçe 1976 yılında ABD’de Telif Hakkı Kanununda  (Copyright Act) değişiklik yapılıncaya kadar yazılımları telif koruması dışında tutmuştur.

Bugün telif koruması, modern hukuk sistemlerinin yazılım için kabul ettiği genel hukuki rejimdir. Ancak aşağıda açıklandığı üzere yazılımın patentle korunması konusunda yoğun bir çaba söz konusudur.

 

Bilgisayar programları (yazılımlar), programlama dilleriyle yazılır ve compiler (derleyici) programlar tarafından “açık”, “kapalı” komutlarından oluşan obje koduna  (machine code) çevrilerek bilgisayar tarafından okunur hale getirilir. Bir programlama dilini var eden sadece komutlar değildir. Bir programlama dilinin asıl kısmı görünen komutların makina koduna dönüşmesini sağlayan compiler parogramlardır. Programlama dili, belli işlemsel fonksiyonların önceden tanımlanarak, programlama dilindeki komutlara karşılık çalışmasını sağlayan bir sistemdir. 

 

Programcı programlama dillerinden birini kullanarak bir kaynak kodu hazırlar. Bu kaynak kodu, uzman programcılar tarafından akış izlenebildiği sürece anlaşılabilir. Ancak compiler tarafından makina koduna dönüştükten sonra programcılar da dahil, insanların büyük çoğunluğu için anlaşılması imkansız şekle bürünmektedir.

 

Yazılım, telif hukuku bakımından önemi haiz olabilecek çeşitli ifade/expression unsurları içerir. Bunlar yazılımın yapısı, kaynak ve makina kodu, amacı, çalıştırıldığındaki arayüzü ve diğer görsel özellikler olabilir. Telif hakkı ihlalinin belirlenmesinde iki eserin hatırı sayılır benzerlik gösterip göstermemesi hakim tarafından normal bir insanın algısı esas alınarak gerçekleştirilegelmiştir. Ancak yazılımın kaynak kodu veya mkina kodu söz konusu olduğunda bu mümkün değildir. Bu insan tarafından algılanabilir olmadığı için bu konuda mahkemeler bilirkişi görüşüne başvurmaktadırlar. Yazılı eserler düşünüldüğünde, eserin özgün kurgusu, karakaterler gibi dille ifade edilenlerin ötesinde telif korumasını haiz unsurlar bulunur. Yazılımlar söz konusu olduğunda, bu dille ifade edilmemiş unsurların ne ölçüde fikir ne ölçüde ifade/expression olduğu sorusuna cevap bulmak güçleşmektedir.  Aşağıda patentlerle ilgili olarak görüleceği gibi burada da,  yazılım koruması ve fikirlerin koruma altına alınamayacağı prensibi ile çelişmektedir.  

 

 

 

 

Yazılım kendisi bir fikri ürün olarak hukuki planda kafa karışıklığı yaratmıştır. Klasik fikri hak teorsi koruma konusunu “makina (fayadalı nesne)” ve “ifade” şeklinde iki grupta değerlendirmektedir.  Birincisi patent, ikincisi telif hakkı ile korunurken yazılım, aşağıda görüleceği üzere her iki boyutu da içerirmiş gibi görünebilmektedir.  Program veya makina dilinde yazılmış komutlar olarak baktığımızda yazılımın bir ifade biçimi ortaya koyduğu ve telif hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Ancak aynı yazılım bilgisayara yüklendiği zaman bir makina gibi davranmakta[19] ve gözle görülür bir iş yapmaktadır.

 

 

Yazılım, patent ve telif hakkının, gerek kavramsal gerekse koruma boyutunda içiçe geçtiği bir alandır. Yazılım üzerinde telif hakkı bulunması onu bir fikir ifadesi sayıp koruma altına alırrken, bir yandan da patent koruması onu bir buluş sayarak fiziki nesne benzeri bir statü tanımaktadır.[20]

 

Bilgisayarlı iletişim ve yazılım öncesinde oldukça fonksiyonel bir hukuki ayrım oluşturan, ifade, süreç (process) ve makina kavramları bugün için yazılımla ilgili fikri hak sorunları bakımından çözümsüzlüğün temel unsurudur.

 

Ekonomik pencereden bakacak olduğumuzda,

 

b)    Patent korumasının kapsamı

 

 

 

 

c)     Uluslararası Antlaşmalar ve yazılım patenti

 

 

WTO ve TRIPS Anlaşmaları bilgisayar yazılımlarını, telif hakkı korumasında kabul etmiş ve bu çerçevede bilgisayar kaynak kodunun izinsiz kopyalanarak kullanılmasını engellemiştir. Ancak yazılımların TRIPS Anlaşmasının 27. Maddesi çerçvesinde, patent hakkına konu olup olamayacağı  cevasızdır. Günümüzde yazılım koruması bakımından en tartışmalı konu olan patent, yazılımlara uygulandığında izinsiz kopyalmayı engellemenin ötesine geçerek, aynı programlama tekniğinin başka programcılarca da kullanılmasını engelleyecek sonuçlar doğurmaktadır.  Aynı programlama tekniğinin değişik bir uygulaması telif hakkı ihlali oluşturmazken[21], patent hakkını ihlal etmektedir. Bu durumda aynı programlama tekniğini tamamen kendi çabasıyla ortaya çıkaran sonraki bir programcı patent hakkı ihlali iddiasına muhatap olacaktır.

 

Patent hukuku en baştan beri, bilimsel gerçeklerin, matematiksel formül ve ifadelerin patent korumasına konu olamayacağını kabul eder.[22] Başlangıçta gerek AB, gerekse ABD Hukuku bu görüşü koruduysa da, 1990’lı yıllara gelindiğinde  ABD Mahkemeleri yazılım patentlerini yaygın şekilde tanımaya başladılar.

 

Buna karşılık Avrupa Patent Sözleşmesinin 52. maddesi yazılımlar için patent korumasını açık şekilde reddetmektedir. 14 Mayıs 1991 tarihli (91/250/EEC) sayılı AB Direktifi Madde 1.1, yazılımın Berne Konvansiyonu çerçevesinde  fikir ve sanat eseri olarak korunduğunu belirtmiş;  Madde 1.2 ise, bir yazılıma temel oluşturan fikir veya prensiplerin koruma kapsamında olmadığını açıkça ortaya koymuştur.[23] Bundan başka 1991 tarihli Direktifin 5. ve 6. maddeleri, herhangi bir yazılımın temelindeki fikirlerin öğrenilmesi, incelenmesi amacıyla yapılacak kopyaların telif hakkı ihlali sayılmayacağını da hükme bağlamıştır.

 

Yine de Avrupa Patent Ofisi, pek çok bilgisayara uygulanabilir buluş için, “teknik karakteri” haiz olması sebebiyle, patent hakkı tanımış bulunmaktadır.[24],[25]

 

AB Komisyonu, Topluluk Anlaşmasının 95. Maddesine istinaden  2002 yılında verdiği bir direktif taslağında teknik sonuç doğuran yazılımların koruma kapsamına alınmasını öngörüyordu. 1997 yılında başlayan bu hareket AB içinde milli hukuk sistemleri düzeyinde devam eden karışıklığa son vermeyi amaçlamaktaydı.  Bunun temelinde ise ABD ve Japon yazılım endüstrilerinin, patent yoluyla elde edildiği düşünülen rekabet üstünlüğü yatıyordu.

 

Ancak, 2005 yılı ortasında meydana gelen bir başka gelişme uzun yıllardır süren tartışmalara şimdilik bir nokta koymuş görünüyor. Avrupa Parlomentosu 6 Temmuz 2005 tarihli otorumunda direktif taslağını 648’e 14 çoğunlukla redderek, Komisyon ve Konsey’in Parlomento’nun görüşlerini dikkate almaması sonucu, konuyu topluluk hukuku bünyesinde düzenlemekten kaçınmıştır. Yazılım patenti Avrupa düzeyinde şimdilik, milli hukuklar ve Avrupa Patent Ofisi üzerinden yürüyecek gibi görünmektedir.  

 

VI-          Sonuç

 

Tüm yukarıda anlatılanlar tekolojik ilerlemenin yatattığı imkanların, insanlığın hukuk politkası birikiminin değerlendirebileceğinin çok ötesinde sorular ve sorunlar ortaya koyduğunu göstermektedir.

 

Telif konusu eserlerin dijital ortamda da korunması amaçlı yasal düzenlemelerin, DRM sistemleri için de hukuki dayanak teşkil ettiği belirtilmişti. Bu çizgiden bakıldığında, DRM ve buna bağlı olarak telif hakları yoluyla, insan davranışının otomatik olarak hukuka uygun şekilde sınırlanması olgusu, yoğun şekilde devam edecektir. Bu, eser üzerindeki hak mülkiyet kavramı çerçevesinde görüldüğü sürece, hukuken kabul edilemez bulacağı bir sonuç değildir. Yine de toplumsal ilişkilerin, yasalara dayanarak da olsa, davranış kaynağında düzenlenmesi, ahlak ve hukuk politikasına dair tartışmları da beraberinde getirmektedir.

 

Tıpkı insan klonlanmasında olduğu gibi, DRM konusu da global ölçekte “çok iyi” veya “çok kötü” yapmaktan, aynı biçimde dehşetle  korkulan bir fenomeni yansıtıyor. DRM sistemleri için getirilen iki eleştiri, karşılıklı ilişkileri bakımından paradoksal bir içerik taşımakta.  DRM sistemleri, telif hakları düzenlemelerinde kamu menfaatine getirilen istisnaları uygulamakta başarısız oldukları için eleştirilirken, bu problemi ortadan kaldıran yapay zeka uygulmaları da, insan iradesini ortadan kaldırdıkları için aynı düşünce tarafından şiddetle reddedilmektedir. Bilgi edinme hakkı, haberleşme özgürlüğü, özel hayatın gizliliği gibi ileri düzeyde insan haklarını gerçekleştirmiş  endüstrileşmiş toplumlar, yazılım yoluyla davranış düzenleme olgusu karşısında, genel anlamda hukuki saydamlık kavramını sorgulamak zorunda kalacaklardır.

 

Bir diğer paradoks ise, bütün bu yazılımla telif haklarını düzenleme ve icre etme çabasının, internet üzerinde serbestçe görülen, dinlenen ve okunana içeriğin ortadan kalkmasına yol açmasıdır. Herkesin bütçesine göre erişim sağlayabildiği katmanlı bir internet mimarisine doğru gidildiğini söylemek belki de çok yanlış olmayacaktır. İnternete bağlanmayan bir bilgisayarın büyük ölçüde işe yaramaz hale geldiği düşünülürse, yapay zeka uygulaması içeren yazılımlar ve diğer donanım sayesinde internet üzerindeki tüm içerik kullanımlarının izlenebileceğini anlamak zor değildir. Bu durumda, internet üzerinde multi medya içeriği, aynı dijital televizyonda olduğu gibi, ya film/birim başına veya belli süre için satın alınacaktır. Bunun, internet ortamında tıpkı farklı dijital televizyon paketlerine benzer bir tabakalaşma yaratması ve internetin şu ana kadar ortaya koyduğu insani olumluluğa darbe indirmesi mümkündür. 

 

Bilgi toplumu diye adlandırdığımız fenomenin temel özelliği, toplumsal veya ekonomik yapının bilgi ve iletişime dayalı olması değildir. Çünkü insan soyu en minimal sosyalliğin ortaya çıkışından beri bilgi aktarımına dayalı bir medeniyeti geliştirmektedir.[26] Bugün yaşanan paradigma değişimi bilgi işlem sistemlerinin, kendi kapasitelerini artırabilir hale gelmiş olmaları, yeniden birleştirme ve sonsuz düzenleme yetenekleri ve son olarak da dağıtım esneklikleriyle açıklanabilir. Bu büyük değişim mikroelektronik (çip tekenolojisi) ve genetik mühendislik çalışmalarının sarmal, iç içe geçmiş ilerleyişiyle ortaya çıkmaktadır. [27]

 

Yazılım patentlemesi konusuna daha geniş bir perspektiften bakıldığında, yazılım patentlerinin ve daha genel anlamda patent konusunun, bu teknolojik değişimi yaratan gelişmiş ülkeler dışındakiler için önemi daha iyi anlaşılır. Bugün insan genlerinin yaklaşık beşte biri patentlenmiştir. Bunun çok kabaca anlamı, bu genlerle ilgili tıbbi araştırmaların yalnızca patent hakkı sahibi şirketçe yapılabilmesidir. Meselenin yazılım patentleri boyutuna dönüldüğünde ise, bugün insanlık kendisi gen araştırması yapabilen yazılımlar üretme noktasına geldiği anlaşılabilir.  

 

Makinaların ve yazılımların sorumluluk üstlenemeyeceği söylenebilir. Ancak kendileri sorumluluk üstlenmeseler de, varlıklarının tehdit veya üstünlük oluşturduğu kaçınılmazdır. Tartışılması gereken “aptal” veya “akıllı”, makinların varlığı değil, bu makinaları ortaya çıkaran temel fikirler  ve bu makinaların yaratığı yeni bilginin sahipliği olmalıdır.

 



[1] Türk hukukunda “fikir ve sanat eseri” kavramı altında toplanan bu ürünler, dil ve yazı ile ifade edilen eserler, bilgisayar programları ve bunların hazırlık tasarımları, danslar, sözsüz sahne eserleri, teknik ve ilmi fotoğraflar, haritalar, planlar, krokiler,resimler, maketler, mimarlık ve şehircilik ve sahne  tasarımları, her nevi sözlü ve sözsüz besteler, resimler, desenler, güzel yazılar, çeşitli maddelerin üzerine yapılan eserler, kaligrafi ve serigrafi, heykeller, kabartma ve oymalar, mimarlık eserleri, el işleri, tekstil ve moda tasarımları, fotoğrafik eserler ve slaytlar, grafik eserler, karikatürler, tür tiplemeler, sinema eserleri, ve bunların işlenmesi şeklinde sıralanabilir.

[2] 1998  tarihli ABD Dijital  Telif Hakları Yasası (Digital Millenium Copyright Act -DMCA)  ve  2001/29/EC AB Direktifi (Direcitve on the harmonisation of certain aspects of copyright and related rights in the information society). Her iki düzenlemenin de temeli 1995 yılı itibariyle WIPO Telif Hakları Sözleşmesi ile Performans ve Fonogram Sözleşmesidir.

[3] Kopyalanma karşıya korumalı CD’lerin , DVD’lerdeki bölge kodlarının kırılması veya internet üzerinde hak sahibinin ücret karşılığında erişime açtığı bir yazının şifre kırılarak para ödenmeden okunması gibi eylemler 2001/29/EC sayılı AB Direktifi Madde 6’da hukuka aykırı bulunmuştur.

[4] P2P yazılım, programlama tekniğini bir yana bırakıp en basit şekilde anlatmak gerekirse, temelinde e-posta ve dosya arama fonksiyonlarının bileşimine dayalı bir bilgisayar programı gibi düşünülebilir. Herhangi bir P2P yazılımı, bilgisayarına yükleyen ve internet bağlantısı bulunan bir kullanıcı, bu yazılım sayesinde aynı yazılımı kullanan diğer bilgisayarlardan, on-line kaldıkları süre boyunca her tür dosya alış verişi yapabilmekte; kullanıcılar paylaşıma açılan dosyaları kopyalayabilmektedir. P2P yazılımın sosyal ve politik boyutuyla ilgili bak. Philip E. Agre, Department of Information Studies University of California, Los Angeles, Peer-to-Peer and the Promise of Internet Equality, http://polaris.gseis.ucla.edu/pagre/peer.html

[5] Bu konuda davalarla ilgili bak. http://www.eff.org/IP/P2P/

[6] MGM v. Grokster (MGM),SUPREME COURT OF THE UNITED STATES NO. 04.480, METRO-GOLDWYN-MAYER STUDIOS INC., ET AL., PETITIONERS V. GROKSTER, LTD., ET AL.

http://caselaw.lp.findlaw.com/scripts/getcase.pl?court=US&vol=000&invol=04-480#opinion1, http://www.eff.org/IP/P2P/MGM_v_Grokster/04-480.pdf

[7] Bak.ABD Supreme Court,  Metro-Goldwyn-Mayer Studios, Inc. v. Grokster, Ltd., 125 S. Ct. 2764 (2005). I read the Court’s opinion in Grokster, which confirmed the existence of a tort known as “inducing” copyrigiht infringement, as preserving the basic principle described in the text. Mere design of a product capable of infringing use would not support liability; design coupled with additional evidence of intent to encourage copyright infringement would defeat the premise that the design was undertaken in good faith. See id. at 2781 & n. 12. See also In re Aimster Copyright Litigation, 334 F.3d 643 (7th Cir. 2003); A&M Records, Inc. v. Napster, Inc., 239 F.3d 1004 (9th 2001) (both noting that the defendant distributed file sharing technology in full awareness of its use for infringement and with no credible belief as to its noninfringing use).

Bu karar ve P2P ile ilgili daha fazla ilgi için bak Emre Bayamlıoğlu, P2P Yazılım ve Telif Haklarının Hukuki Geleceği, Güncel Hukuk Dergisi, Kasım 2005 Sayı: 23 Sayfa: 54-57.

 

[8] Donanım ve yazılım arasındaki kavramsal ayrımın ortadan kalktığı üzerine aşağıda sayfa? Ayrıca “...Theory and technological reality are closing in on one another. The technology known as Field Programmable Gate Arrays (FPGAs), sometimes known as “systems on a chip,” can be used in computer chips to configure hardware resources to implement functionality, as if those resources were software.” Bak. Xilinx (http://www.xilinx.com ) ve Altera (http://www.altera.com ).  Ayrıca bak.  Bill Roberts, Software or silicon?, ELECTRONIC BUSINESS (Oct. 2003).

[9] Bak.  Bilgi Edinme Yasası, 24 Ekim 2003 tarihli Resmi Gazete'de (Sayı: 25269) yayımlanamış 24 Nisan 2004'de yürürlüğe girmiştir.

[10] Uluslararası Standartlar Kurumu (ISO) kitaplardaki ISBN numarasına benzer şekilde film, müzik ve kayıtlar için ISAN, ISWC, ISCR gibi sistemler getirmiştir.

[11] Bu tartışmalarla ilgili bak. www.eff.org . Ayrıca daha özgür ve network ruhuna uygun bir telif lisansı projesi olan Creative Commons  bu anlamda alternatif bir harekettir. www.

[12]Bryan Glastonbury ; Walter LaMendola ; consultant ed.: Jo Campling Publisher, The Integrity Of Intelligence : A Bill Of Rights For The Information Age, New York (N.Y.): St. Martin’s, Publ. Yıl: 1992

[13] Burada yapay zeka kavramı geniş anlamda, sınırlı da olsa insanın çalışma hayatındaki fonksiyonunu üstlenebilen akıllı yazılımları da içine alacak şekilde kullanılmıştır.

[14].....Technical controls embedded in the design of physical artifacts, blessed by courts under a variety of legal regimes, facilitate the creation of “things” which regulate behavior in the sense that they constrain how people use or experience those things, but which are not subject to regulatory review equivalent to the review accorded legal regulation. For example, not only may a traditional “book” be lawfully re-sold without the consent of the copyright owner, but its intellectual content likewise may be re-used, under the fair use doctrine or under doctrines distinguishing idea from expression and similar from dissimilar copying. An electronic book that embeds technology-based copy and use controls need not be exposed to these vagaries of ex post copyright.” Daha ontolojik boyutlu bir çalışma için bak. Michael J. Madison,  Law As Design: Objects, Concepts, And Digital Things,   Earlier versions of this paper were presented to the 2003 Annual Meeting of the American Intellectual Property Law Association, to the 2004 Intellectual Property and Communications Law Scholars Roundtable at Michigan State University-DCL College of Law, a faculty colloquium at the University of Pittsburgh School of Law, to the 2004 Annual Meeting of the Law and Society Association, and to the Fourth Annual Intellectual Property Scholars Conference, hosted by the DePaul University College of Law.

[15]Francis HEYLIGHEN, The global superorganism:An evolutionary-cybernetic model of the Emerging network society, Journal of Social and Evolutionary Systems, http://pespmc1.vub.ac.be/Papers/Superorganism.pdf . Burada anlatılmak istenen sosyal yapının böyle bir değişime zorlandığıdır. Kuşkusuz bu değişim etkisi dışında, sosyal yapılar çeşitli faktörlerin baskısı altındadır ve bunun gelecekte nasıl sonuçlar doğuracağı bilinemez. Bahsedilen eğilimin anlaşılması.. 

[16] AB ve Türkiye’deki gündem konusu “e-Devlet” kavramı bu eğilimin bir yansımasıdır.

[17] This is the problem attacked by Julie Cohen’s proposed “right to hack” a DRM system, postulated as a way of marrying copyright’s preemption doctrine to the Digital Millennium Copyright Act. See Julie E. Cohen, Copyright and the Jurisprudence of Self-Help, 13 BERKELEY TECH. L.J. 1089, 1141-42 (1998). 

[18] 209 U.S. 1,28 S. Ct. 319 (1908)

[19] David R. Koepsell, The Ontology of Cyberspace, Open Court Publishing Co. 2000, s.5

[20] . Michael J. Madison,  Law As Design: Objects, Concepts, And Digital Things, s.27

[21] Telif hakkının konusu fikir değil, eserin ortaya çıktığı usluptur.

[22] Pamela Samuelson, Benson Revisited: The Case Against Patent Protection for Algorithms and Other Computer-Program Related Inventions, 39 EMORY L.J. 1024 (1990).

[23] Keith Beresford, Patenting Software Under the European Patent Convention, Sweet & Maxwell, 2000.

[24] Milli hukuk düzeyinde yazılım patentini tanıyan Avrupa Patent Sözleşmesine üye iki ülke Almanya ve İngiltere olup bu iki ülkedeki kararlarda farklı kriterler uygulamıştır. Bak. Jos Dumortier, Information Technology  Law, Introductory Course, Leuven 2005

[25] “...One strong criticism concerning software patents is that patent offices issue too many patents that are not truly new or non-obvious due to the lack of relevant prior art. Critics have questioned the enforceability of software patents, arguing that the patent office has insufficient resources and expertise that are required to do quality examinations. It has been pointed out that prior art searches for software patents are difficult due to the complex nature of software technology and lack of relevant prior art databases. Furthermore, advances in software and Internet technology have also raised the question concerning the effect of electronic prior art that may affect the validity of software patents.” Patent Ofislerinin yazılım konusunda teknik değerlendirme hataları için bak. Jinseok Park, Evolution of Industry Knowledge in the Public Domain: Prior Art Searching for Software Patents, 2:1 SCRIPT-ed,  (2005), s. 48

 

[26] “...The advent of agriculture had a greater impact on humanity than any other event in our history. It created surpluses and intensifications leading to competition for limited resources and the formation of more complex social structures. It ended the genetic evolution of humanity as it existed for millions of years, and finally completed the transition of power over human action from the gene to the meme. It laid the foundation for what we recognize today as civilization. Agriculture, widely recognized as a great leap forward in human history, has in actuality done more than anything else to subjugate our daily lives to the control of a selfishculture.” Bak Jeff Vail, A Theory of Power,  Universe, Inc. A.B.D.  (2004) s.?

[27] Bilim tarihçisi Thomas Kuhn, paradigma kavramını, bilginin bilimsel devrimler tarafından dönüşürülmesini anlatmak için kullanmıştır. Bak. Manuel Castells, Enformasyonculuk ve Network Toplumu , Hacker Etiği derleyen Pekka Himanen, Ayrıntı Yay. 2005 İstanbul, s.145